2 Haziran 2015 Salı

Kaybolan Neşemiz ve Taraftar Sayıları.

Başka bir Fenerbahçe mümkün sloganıyla başlayan tartışmaya (tartışmayı olumsuz anlamda kullanmadım) sevgili Noavas "Başka Bir Fenerbahçe Tarifi" başlıklı yazısıyla katıldı ( http://noavas.blogspot.com.tr/2015/05/baska-bir-fenerbahce-tarifi.html?spref=tw ) Ve Fenerbahçe'nin en değerli özelliğini, neşesini kaybettiği tespitiyle şu mottoyu kullandı: "Fenerbahçe neşe verir, can katar, iyi gelir"..

Yaşı elverenler hatırlar. 1996-2000 döneminden önce bu ülkede kimin çok taraftarı olduğu tartışması yapılmazdı. Yarı yarıya tribünlerin olduğu dönemlerde, kendi tarafını dolduramayan rakiplerin yerini de Fenerbahçe Taraftarı doldururdu. Lakin 1986-1987 sonrasında başlayıp 1996-2000 yılları arasında zirve yapan Galatasaray dönemi, sıklıkla "başarı jenerasyonu" olarak tarif ettiğimiz bir taraftar kitlesi yarattı. İlerleyen yıllarda gerek Fenerbahçe'nin kullandığı "Biz bize yeteriz", "Bir gün herkes Fenerbahçeli olacak" gibi sloganların karşısında, Galatasaray "Avrupa Fatihi" "Türkiye'nin Gururu" gibi sloganları pompalayarak (elbette UEFA Kupasının da büyük katkısıyla) büyük bir taraftar kitlesi ve "sempati" kazandı.

Günümüzde kimin daha çok taraftarı var tartışması için elimizde somut rakamlar var. 25 milyon taraftarı olduğunu iddia eden Fenerbahçe ve Galatasaray'ın bu söylemlerini ve dönem dönem açıklanan kaynağı ve yöntemi belirsiz anket sonuçlarını bir kenara bırakırsak, bize ipucu verecek ve detaylı analiz yapmamızı sağlayacak veriler mevcut.

Mesela sosyal medya bunlardan biri. Twitter ve Facebook gibi iki mecra üzerinden gidersek, Galatasaray Spor Kulübü'nün resmi hesabını twitterda 5.43 milyon kişi takip ederken, Fenerbahçe'nin resmi hesabını 4.38 milyon kişi takip ediyor. Facebook'ta da Galatasaray'ın 12 milyona 9.5 milyon üstünlüğü var.

Sosyal medya rakamları bana çok bir şey ifade etmiyor. Bunu Fenerbahçe geride olduğu için söylemiyorum. Çünkü efektif taraftarlık anlamında "beğenmekten" veya "takip etmekten" fazlası gerekiyor. Kulübüne üye olan, kombine alan, tribün kovalayan, lisanslı ürün kullanan, Kulübün düzenlediği etkinliklerde yer alan taraftar sayısı bence bu açıdan daha belirleyici. Bu durumda da bir başka göstergeye bakabiliriz. Passolig taraftar kart sayıları. Galatasaray bu sezonu 246.320 adetle birinci, Fenerbahçe ise 200.760 adetle ikinci sırada bitirdi. ( https://www.passolig.com.tr/taraftar-ligi )

Galatasaray passolig taraftar kart sayılarında da önde olmakla beraber, burada bir kaç hususa dikkat çekmek gerek. Galatasaray sezona passolige geçerek ve Şampiyonlar Ligine direkt katılarak başladı. Fenerbahçe ise hem Avrupa'da cezalıydı hem de passolige epey sonra dahil oldu. Passolig protestolarına Aziz Yıldırım tepkileri eklendi. İptal edilen kombine kartlar, bütün sezon kapatılan Okul Açık Tribünü ise tuzu biberi oldu. Sonuçta kavgalarla geçen bir sezon, bölünmüş tribünler derken yine de son 4-5 haftaya girilirken rakamlar birbirine çok yakındı. Elbette Galatasaray'ın liderliği almasıyla fark açıldı ve sezon böyle kapandı. Öte yandan tersi bir durumda, yani Fenerbahçe mevcut sorunlarını yaşamıyor ve Şampiyonlar Ligine direkt katılıyor olsa, bu farkın Fenerbahçe lehine ve çok daha büyük olacağı da rakamlardan açıkça görülüyor. Böyle bir durumda Fenerbahçe adına rakamın 300.000'leri bulması muhtemeldi, ki bu da bizi Fenerbahçe Taraftar Kart sayısına ulaştırıyor.

Peki bu 300.000 rakamı, yukarıda tarifini yaptığımız efektif taraftar sayısı mıdır? Başka veriler var mıdır? Kabaca böyledir demek mümkünse de, Fenerbahçe adına bir başka önemli gösterge daha var, o da "Adalete Fener Yak" yürüyüşü. Çeşitli kaynakların verilerine göre yaklaşık 500.000 kişinin katıldığı tahmin edilen bu yürüyüş, Fenerbahçe adına oldukça önemli bir rakam. Çünkü benim gözümde bir camianın gücü, mobilize edebildiği taraftar sayısıyla yakından ilgilidir. Bugün siyasi partiler dahi çok büyük imkanları seferber ederek bu rakamlara bile yaklaşamayan mitingler yaparken, Fenerbahçe'nin tamamı gönüllü 500.000 insanla yürümesi muazzam bir olaydır. Ve Fenerbahçe camiasının gücünü göstermesi bakımından son derece önemlidir.


Öte yandan böyle bir gücün sürekli kılınması, aidiyet duygusunun sıkı sıkıya sağlanması Fenerbahçe için en önemli konu olmalıdır. Zaten "1 Milyon Üye" projesinin temel amacı da budur. Çıkış amacı çok doğru olan ve aslında bambaşka bir yazının konusu olacak bu projenin uygulamasında hatalar olduğunu da söylemeden geçmemek gerekir. Çok değerli Fenerbahçelilerin ürettiği ve finansal olarak da Fenerbahçe'ye getirisi olacak bazı düzenlemelerle bu projeyi hedefine ulaştırmak, en azından yaklaştırmak aslında çok da zor değil. Umarım bunlar düzeltilir, öneriler dikkate alınır da, proje arzuladığımız rakamlara ulaşır.

Başa dönecek olursak; Fenerbahçe "Hababam" dönemlerindeki o neşesini, keyfini, 1980'lerin ortasından itibaren kaybetmeye başladı. 103 gollü sezon hariç, şampiyon olduğumuzda bile neşemiz hep eksildi. 1960-1970'lerde bir Fenerbahçe vardı. 1980'lerde ve 1990'larda başka bir Fenerbahçe. Aziz Yıldırım da belki kafasında benzer bir sloganla gelip başka bir Fenerbahçe yarattı. Sonra 2007'den itibaren, kendi yaptığı bozdu, daha başka bir Fenerbahçe'ye evrildik. 3 Temmuz darbesi ise bambaşka bir Fenerbahçe yarattı. Mali, sosyal, duygusal, her anlamda. Ve bugün taraftar başka bir Fenerbahçe talep ediyor. Sevgili Noavas'ın dile getirdiği ve benim de katıldığım üzere, biz de neşelendiren, keyif veren, bizi yormayan bir Fenerbahçe istiyoruz. Kendimiz için değil, gelecek nesiller için. Mücadelenin göbeğine doğan çocuklar için. Sporun, futbolun, Fenerbahçeli olmanın tadını, keyifini çıkaramayan Fenerbahçeliler için.

Pazar günkü Kongre'de yeniden Başkanlığa seçilen Sn. Aziz Yıldırım'ın bu neşeli Fenerbahçe'yi yaratması zor görünüyor. Çünkü hem camia bir çok konuda parçalanmış durumda, hem de bunların düzeltileceğine dair bir işaret görmedik. Camiadaki barışın ve huzurun geri gelmesi için sanırım tüm kesimlerin üzerinde uzlaştığı isim Ali Koç'un gelmesini beklemekten, bu arada da sportif başarılara sığınıp, en azından üstün olduğumuz efektif taraftar sayısındaki trendi de tekrardan yukarı çevirmeye çalışmaktan başka bir şey gelmiyor elimizden.

52.000 kişiyle "Hababam, Güm Güm Güm" diye neşeyle bağırabildiğimiz günleri görmek ümidiyle...



1 yorum:

Adsız dedi ki...

bu kulüp şu anda bir kişinin malı pozisyonunda.kaybedilen şampiyonluklar,şike rezaleti ve yaşanan onca fiyaskoya rağmen mevcut başkan hala seçilebiliyorsa bu durumun başka izahı olamaz.

aziz yıldırım döneminde 18 bine yakın kişi üye yapılmış ve bunların çoğunun aidatı mevcut başkan tarafından ödeniyor.normalde üye olamayacakları bir kulübe taltifen birdenbire üye yapılan üstüne de her sene aidatları ödenen bu kişiler aziz yıldırımın kulübü satın almakta kullandığı hisse senetlerinden başka bir şey değil.

16 yılda 9 gs şampiyonluğu,şike rezaleti ve son dakikada kaybedilen 3 şampiyonluk...ve tüm bunlar rakiplerinin 3 katı bütçeyle yönetilen bir kulüpte oldu !

kulüpten kovularak gönderilmesi gereken biri hala bu kulübe başkan seçiliyor.bazen kendime rüyada mıyım acaba,diye sorduğum oluyor.

Allah aşkına ya,biri de çıkıp sen haksızsın biz aslında çok başarılıyız,aziz yıldırım'ı seçmemiz lazımdı zaten falan desin Allah aşkına !

kongrede aziz yıldırım'a oy veren ne kadar üye varsa hiçbirinin fenerbahçeli olduğuna inanmıyorum ve kimse de bana inandıramaz.

olamaz böyle bir şey.cidden olamaz.

bu takımın kalecisi derağzı'nda 3-5 serseriye(paralı köpeğe) tekme tokat dövdürüldüğü zaman kaybetti zaten fenerbahçe "neşe"sini,yeni mi aklınıza geldi ?

fenerbahçe için kırık cam teorisi'nin işlerlik kazandığı an o olayla başladı ve o günden bu yana fenerbahçe'nin itibarı,saygınlığı ve toplum nazarındaki ağırlığı gün be gün paçavraya dönüştü.

pendik faciasından son dakikada timsaha yatıp şampiyonluk kaybetme rezaletine kadar bu taraftarın yaşamadığı eziyet kalmadı.

ne diyor aziz yıldırım,"ben anadoluda korumasız geziyorum."

aziz yıldırım böyle bir cümle kurmayı sizce neden hissetti ? anadoludaki fenerbahçe taraftarının kendisi hakkında ne hissettiğini,kendisinden ne kadar nefret ettiğini o kadar iyi biliyor ki,bu cümleyi kurma ihtiyacı hissediyor.aslında durumun çok iyi farkında.

basını azarla,muhabiri azarla,televizyoncuyu azarla,futbolcuyu azarla,teknik direktörü azarla,taraftarı azarla...

bitti lan bitti,taraftar falan da kalmadı.16 sene önce türkiye'nin en fazla taraftara sahip,en büyük kulübüydük bugün geldiğimiz duruma bak.bugün 10-30 yaş arası 10 gençten 5'i gsli,geri kalan 5'i de fb'yle bjk paylaşmak zorunda kalıyor.

ben tahammül edemiyorum.kulübü bu hale getirdiği için suratına tükürülmesi gereken insanlar var.

ve eğer hukuken imkan varsa başkanlıktan defolup gittikten sonra bu kişiye fenerbahçe'ye verdiği maddi ve manevi zararlardan ötürü dava açılmalı ve bu kişi en ağır şekilde cezalandırılmalı.en azından bunca yıl taraftara yaşattığı eziyet maddeten tazmin ettirilmeli.

27 milyon avro be 27 milyon avro !ilk aklıma gelen bu...guiza'ya verilen parabugünkü kurdan 80 trilyon ediyor.taraftarın gözü önünde 80 trilyonun üzerine benzin döküp yaktı da kimse sesini çıkarmadı.daha bunun gibi sayısız olay...

taraftar kulübe oluk oluk para aktaracak,kulübün bütçesini rakiplerinin 3 katına çıkaracak ama 16 sene sonunda 9 şampiyonluk ! uefa ve süper kupayı saymıyorum bile.

şu bilançoya normal diyene,normal kabul edip sonra da gidip bu başarısızlık abidesine utanmadan sıkılmadan oy atanlara çok ama çok ağır küfür edesim var.

sürekli gerginlik,sürekli huzursuzluk...kulübün üzerinde öylesine kötü bir aura var ki,takım bitime 3 hafta kala 8 puan önde bile olsa ne futbolcu ne de taraftar şampiyonluğa emin olamaz.gerisini sen düşün nasıl bir girdabın içindeyiz.

bu kulübe 2008 yılında ilk defa insan gibi insan biri geldi(arthur zico) ama malum kişi insanlıktan nasibini o kadar almamış ki kimyalsı doğal olarak hiç uyuşmadı.dikkate şayandır;çalıştığı 14 teknik direktör içinde birebir kavga ettiği tek adam zico'dur.hani şu maç içinde rakibin en tehlikeli futbolcusuna sağlığına dikkat etmesini salık verecek kadar karakter sahibi zico.


ne söyleyeyim ki,yaz yaz bitmiyor.Allah bizi bundan kurtarsın.