21 Ocak 2012 Cumartesi

Bir Kitap Hikayesi

Bazı kitapların yazılışının hikayesi vardır bazılarının alınışının…


SAHNE 1


Kadıköy’de bir sahafın bodrum katı. Sahaf kayıtsız, alıcı adayı heyecanlı. Öğle vakitleri. Dükkan boş…

“Rüştü Dağlaroğlu’nun Fenerbahçe Tarihi kitabı sende kesin vardır zaten !”

Yıllarca bu soruya utana sıkıla “maalesef yok” cevabını verdim.İlk başlarda “kesin bulurum” diye sahaflara umutla gittim. Kendine sahaf sanan bazı eskicilerde kitabı sorduğumda “elinizde Grekçe yazılmış Borsa Teknik Analiz kitabı var mı ? ” demişim gibi tuhaf yüz ifadeleriyle karşılaştım.

Bazı kitapçılarsa “nerede o eski Beyoğlu” tadında buruk bir yüz ifadesiyle bulamayacağımı söylediler.Yılmadım !

2000li yılların başında tanıştığım sevgili Alpay Bellisan’da bu kitap elbette vardı. Onların evinde elime aldım, içine baktım ve heyecandan ne okuduğumu anlamadım…Aslında kitap Alpay’ın babasınındı ve o da yana yakıla kendisi için bir kopya arıyordu.

Her tarafa, her dostuma haber saldım.

Kitaba yaklaştığım zamanlar oldu. Tarihçi ve yazar bir dostum (Ah Kansu ah...) “buldum ama kitabın kapağı ve onlarca sayfası eksikti. Ona rağmen eksiksiz kitap parası istiyorlardı almadım” dedi. Çılgına döndüm, kapaksız ve eksik olarak almaya çoktan razıydım ama konu Fenerbahçe’ydi, kitap “ender” bulunanlar listesinin en tepesindeydi ve bana haberi geldiğinde zaten eksik kitap tam fiyatına satılmıştı.

Bir vesileyle bir gün Müzdat Dağlaroğlu beni aradı. ”Fenerbahçe ile ilgili evimde epey doküman, kitap var, istediğin zaman gelebilirsin” dedi. “Babanızın kitabını yıllardır arıyorum, nerede bulurum?” diye sormaya utandım.

Alpay’a “sendeki kitabın fotokopisini çeksek?” dedim. Elindeki kitap, bir fotokopicinin elinde yüzlerce defa açılıp, tost gibi fotokopi makinesine bastırılamayacak kadar yorgundu, haklıydı.

Kadıköy’de bir öğle vakti, çarşı içindeki bir sahafa girdim. Ümitsizce kitabı sordum. “Rüştü Dağlaroğlu’nun kitabı mı? Ya evet var galiba” sözüyle ben önde o arkada aşağı kata indik. Elimde Rüştü Dağlaroğlu’nun bir başka kitabı duruyordu. Haluk San ile birlikte yazdığı “Türk Futbol Tarihi”…Ancak bir vandal kitabın içindeki fotoğrafları kesmişti. Sahaf bu durumu görünce üzüldü ve fiyatını ilk söylediğinin yarısına çekti, sözü biterken kitabı almıştım bile… Bu bir işaretti “Fenerbahçe Tarihi” kitabını bulacağıma inancım artmıştı.

SAHNE 2


Sabah vakitleri bir adam notebook’a bakarak küfür ediyor.


Türk Futbol Tarihi’ni aldıktan yaklaşık 1 sene sonraydı. Bir dostum “ben kitaplarımı hep internetten alıyorum” dedi. Evet ben de internet üzerinden satış yapan firmalardan alıyordum ama onun söylediği farklı bir site bir açık artırma sitesi “ebay.com gibi mi ?” dedim. Öyleymiş, adını not aldım…

Ben de eksik olan onlarca kitabı dergiyi buldum. Sabahları kahve içmeyi unutmuş olabilirim ama her sabah o sitenin “arama” bölümüne girip “Fenerbahçe Tarihi” yazmayı unutmadım…

Bir öğleden sonra yıllarca görmediği ilk aşkıyla sokakta karşılaşan adam misali, midemden nefes boruma bir yanma çıktığını hissettim… Kitabın 2.baskısı yani 1907-1987 yılları arasını tam karşımda duruyordu. 1907-1957 arasına çoktan razıyken karşımda “imzalı –ilk günkü kadar temiz “ibaresiyle 2.baskısı vardı.

Fiyatına baktığımda “ohaaa” dedim. Bugüne kadar bir kitaba verdiğim en yüksek paranın yaklaşık 5 katıyla açık artırma başlıyordu. Hemen yıllar önce bana o kapaksız ve eksik kitabı bulan arkadaşımı aradım.Fiyatı söyledim. “Deli misin, ben o paraya 3 tane alınır. Sakın alma” dedi…

"Alpay’ı arasam mı?" dedim.Unuttum.

İçim içimi yemeye başladı. Bir kaç gün notebookumda o sayfa hep açık kaldı. Açık artırmaya kimse katılmamış ve artırma sona ermişti. Satıcıya bir mesaj gönderdim, almak istediğimi ama fiyatın çok yüksek olduğunu, indirim yapmasının mümkün olup olmadığını sordum. Kısa ve öz bir “hayır” cevabı aldım ve satıcı açık artırmaya tekrar başlattı, fiyat değişmemişti.

Bir iki gün daha geçti.”Deli misin o kitaba o kadar para verilmez" diyen arkadaşımı aradım. Adam tarihçi, yazar, kitap kurdu…O “Haydi al” dese balıklama dalıp alacağım. Yine “hayır,ben sana bulacağım dedim, sakın öyle bir para verme” dedi. Akşam durumu eşime anlattım, “hiç düşünme al” dedi… Beklediğim de böyle yangına bir bidon benzin dökecek bir cesaretti !

Sabah notebook’un başına geçtim ve tam anlamıyla yıkıldım.

Gece açık artırma bitmişti ve kitap açılış fiyatına satılmıştı .Bunca zaman bekle sonunda karar ver ve alama ! Olacak iş değil .

Hemen satıcıya mesaj attım.Akşama cevap geldi. “Sizin gibi ilgili bir bey aldı”İlk sorum “peki gönderdiniz mi?” oldu. “Yoksa o fiyatın üstüne hemen çıkıp alacağım” dedim ama göndermişti…

Alana, satana, kendime, bana aldırmayan tarihçi arkadaşıma sövdüm saydım…

Kendime hayatımda hiç kızmadığım kadar kızdım…

“Pinti herif” dedim kendime ki sanırım ilk defa demiştim. "Hayatımda kaçırdığım en önemli fırsat buydu" dedim.

Kitabı alan o adama mesaj atıp "bana 2 katına satar mısınız" demeli miydim ? Bir hayal kırıklığına daha dayanamayacağımı düşündüm.

SAHNE 3


Bir pastanede bir kadın ve orta yaşlı bir adam birbirlerine bakıyorlar. Garson “ne alırsınız” diyor, birer çay söylüyor kadın. Adamın elinde bir paket var.


“Sizi rahatsız ettim ama bir konuda yardıma ihtiyacım var. Bir kitap arıyorum” .

Eşim iş başında !

Şimdi düşününce benden hızlı yol aldığını bilmek hem hoşuma gidiyor hem de kendime kızıyorum. Sadece bir hafta içinde bir sahafta kitabın izini buluyor. Daha doğrusu ricacı olduğu isim şöyle bir bilgi veriyor:

-Galiba buldum ama ..

-Ama derken ?

-Neyse siz kendiniz arayın konuşun. Sahafın telefonu…



..

-Merhaba ben Nilüfer,…bey sizinle konuşmuş. Rüştü Dağlaroğlu’nun Fenerbahçe Tarihi kitabı sizde varmış. Satın almak istiyorum.

- Doğru kitap bende var ama kitabı ancak ödünç verebilirim çünkü kitap benim değil .

-Nasıl yani ?

-Bu zor bulunan bir kitaptır. Bir arkadaşımdan yıllarca önce satın aldım. Ona yenisini bulup vermeye söz verdim...Bulamazsam elimdekini iade edecektim.Yıllar geçti, henüz yenisini bulamadım,gerçi o da arayıp istemedi…Neyse, yani bendeki kitap ödünç. Size …TL’ye satarım ama eğer bir gün o arkadaşım kitabını isterse sizden parasın öder geri alırım.

-Olur mu canım öyle saçma sapan şey. O kadar para ödeyeceğim ve kitabı ödünç alacağım

-İsterseniz.





-Ya adamı aradım bana sadece ödünç verirmiş. Olur mu öyle şey ?

-Bence alın. Çünkü hakikaten zor bulunan bir kitap. Hem adamın geri isteyeceğini hiç sanmam, baksana yıllar geçmiş...

-Eğer adam geri isterse Bozkurt katil olur.





-Peki kabul ediyorum. Nasıl alacağım sizden ?

-Ödünç alacaksınız unutmayın .

-Tamam,peki.Çok tuhaf bir durum ama kabul ediyorum.

-Sizinle buluşacağız ve kitabı size vereceğim.

-Kargoya verseniz ?

-Hanımefendi böyle bir kitap kargoya verilmez !!!

Bizim hanım ve sahaf ağabeyimiz buluşuyorlar. Hanım “ödünç” kısmına takılmış durumda,hem bir kitaba hayatında vermediği parayı verecek hem de kitabı ödünç alacak…

-İyi bir yılbaşı hediyesi olacak...

-Evet öyle, çok iyi denk geldi. Eşim uzun zamandır bu kitabı arıyordu. Takıntı haline getirmişti.

-Bu arada sormayı unuttum eşiniz Fenerbahçeli değil mi ? Yoksa satmam kitabı !

-Evet evet, merak etmeyin.

Sohbetin bundan sonraki bölümünde hanım hafiften sinirleniyor .Özetle adam Fenerbahçeli olduğumu teyit etmek etmek peşinde ve “eşinizin adı nedir” diyor, hanım bu sorgu sualden bıkmış olarak cevap veriyor. Adam "K.Yılmaz'ı da var mı ?" diyor. Dünya küçük…

Adam kitabı ödünç alarak değil temelli olarak veriyor bana sevgilerini, selamlarını ve kartını yolluyor…

SAHNE 4


Yılbaşı hediyelerini açan bir aile. Sofra başındalar. Gece 12’yi beklememişler.

Rahmetli babam, annem, eşim muzip bir ifadeyle bana bakıyorlar. Elimde bir gömlek kutusu.Açıyorum içinden bir paket çıkıyor. Torbaya falan sarılmış. Anladım gömlek değil de ne ? Aman Allahım !

O gece uyumadığımı söylememe gerek yok.

SAHNE 5


2 Ocak sabah bir adam ile arkadaşı MSN’de sohbet halindeler.

-Alpay sana bir haberim var,acayip sevineceksin

-Ulusoy mu istifa mi etmiş ?

-Onun kadar güzel !

-Hadi ya merak ettim çok. Bu arada benim de sana müthiş bir haberim var, sen de çok sevineceksin.

-Hayırdır önce sen anlat bakalım.

- Seni arayacaktım zaten .Geçen hafta internette ne buldum tahmine edemezsin.Rüştü Dağlaroğlu’nun Fenerbahçe tarihi kitabı.İkinci baskısı, imzalı ve hiç kullanılmamış .Herif acayip bir para istiyordu.3 katını teklif yazdım ve aldım. Kitabın geleceği gün kuryeyi kapıda karşıladım ve inan kuryeye sarıldım ! Elimde şu an Fenerbahçe Tarihi Kitabı var anlayacağın ! Senin haberin nedir ?

-Bir.Ben de kitabı dün aldım ! İki, sana ve ailene küfür ettiğim için çok özür dilerim ...

Meraklısına not: Ben kitabı aldıktan sonra sanki büyü bozuldu. Kitabı internet üzerinde 3 defa daha buldum ve arayan 3 arkadaşıma aldırdım.(Aldırdım sanıyordum 3 defanın 2sinde yine Alpay almış,itiraf etti !)

Bir başka not : bu yazıyı ilk olarak pikniktedomivole blogunda yazmıştım, ufak tefek değişiklikler ile buraya taşıdım...

20 Ocak 2012 Cuma

Okul Gazetesinden :-)

Fenerbahçe küme düşerse ligin tadı kalmaz !

Seslerini okul gazetesiyle duyuran 2-B sınıfına sevgilerimizle...

Şarkıdaki gibi : Fenerbahçeli olmak ne güzel bir şey...

19 Ocak 2012 Perşembe

Blica'yı Bile Vermeyiz !

İDDİA

Fenerbahçe Aziz Yıldırım'ı bıraksa (görevden alsa),şimdi şampiyonlar ligindeydi ve ceza falan da almazdı !
+
Aziz Yıldırım istifa etseydi,Fenerbahçe ceza almazdı .Kişiler yargılanırdı ve ceza alırdı ,kulüp sıyrılırdı.Büyük fırsat kaçtı !

DESTEKLER

"bizim taraftarımız bir iki gün beni yargılar, sonra yerime başka birinin gelmesini isterdi."Ünal Aysal

"İstifa etmemek Aziz Bey’e ne kazandırdı? F.Bahçe’ye ne kazandırdı?" İbrahim Seten 28.08.2011

"Aziz Yıldırım bir an önce istifa etmelidir.Kendisini, üzerinde Fenerbahçe forması olmadan savunmalı ve aklamalıdır" Emre Bol 29.08.2011

Vay be,meğer Nihat Özdemir istese gidecekmişiz...
"Mesela Beşiktaş'ın kupamızı iade ediyoruz demesi,aklanırsak bize iade edersiniz demesi.Bunlar UEFA tarafından çok olumlu karşılandı" Mehmet Ali Aydınlar -Teke Tek Programı 24.08.2011

"Fatih Altaylı: Fenerbahçe şöyle yapsa kurtarır mıydı ,Aziz Yıldırım'ı başkanlıktan azletseler ? Mehmet Ali Aydınlar: Ben Fenerbahçe yönetimine şunu önerdim,bir olağanüstü genel kurul yapıp bu konuyu sorgulamaları" Teke Tek Programı  24.08.2011

vs vs

GERÇEK
 
Beşiktaş'ın "kupayı iade ettik" masalı ile kupayı bir odaya kitlemesi orta zeka ve altındaki yurdum insanı ve yönlendirmelere açık UEFA'da takdir toplamış olabilir.

"Aklanın gelin" diyen çakma retorik ustası çarşı grubu fair play ödülüne aday da olabilir.

Fenerasyon(!) başkanınız "Başkanı bıraksalar Fenerbahçe şampiyonlar ligine gidebilirdi,efendilerimiz (UEFA) çok memnun kalırdı" diye bol keseden atabilir.
 
Peki Aziz Yıldırım istifa etseydi veya Fenerbahçe kongresi adam satıcılığı rolüyle yeni ufuklar yeni başkanlar peşinde koşsaydı ne olurdu ? Doğru, şu andaki konumunda olmazdı,daha da beter durumda olurdu ! 
 
"Şikeyi itiraf ettiler-Fenerbahçe kaderine razı oldu-Fenerbahçe'nin aklı başına geç geldi-Ateş olmayan yerden duman çıkmaz" denecekti...Hepimiz birbirimizi tanıyoruz !
 
SONUÇ

Sayın Kamuoyu,

Maalesef geçen seneyi seyretmiş bulunduk...Futboldan da az buçuk anlıyoruz...Emenike'nin para sayma görüntülerini,başkanın yurtdışına kaçmak için aldığı biletleri,Korcan'a verilen Mini Cooper'ı ısrarla bekliyoruz... Telegol,Derin Futbol ,Son Kale ,İlk Kale,Şike Özel,Şike Genel ve benzeri ısmarlama programları mahkeme yerine koymuyoruz diye bize kızmayın... Adam değil mi onlar diye sormayın,kimin ne mal olduğunu aslında milletçe biliyoruz ...

İlaveten genci,yaşlısı,hukukçusu,öğrencisi binlerce sayfayı okuduk,gerçekleri biliyoruz... Sildik,süpürdük,düşürdük,kupayı aldık gibi Taka Gazetesi okuru seviyesine hitap eden sığlıktaki haberlere gö.ümüzle gülüyoruz... Abdülhamid devrini Nazi dönemini aratmayan Jurnalcilik hareketini ibretle izlerken "kuyruk acısı" nedir daha iyi anlıyoruz... Keyif verici maddeler arasındaki 58.maddeyi bizce de değiştirin, keyfiniz kaçmasın diyoruz...

ve son olarak dimdik ayaktayız,bırakın başkanı,kupayı,Blica'yı bile vermiyoruz !
 
Selametle,
vızt vızt  (tuşa basma sesi-cem yılmaz'a sevgilerle...)
Sayenizde 2010-2011 şampiyonluğunu 2 kere kutlayacağız !




18 Ocak 2012 Çarşamba

Yüz yıl önce de böyleydin,100 yıl sonra da böyle olacaksın cimbom


Bundan tam 98 yıl öncesinden bir hikaye.


Fenerbahçe, Galatasaray, Federasyon, Kupa isteme, Fenerbahçe’nin hakkını yeme çabaları, Galatasaray’ı şampiyon yapma çalışmaları, yanlı basın velhasılı kelam bugüne dair ne varsa hepsini içinde barındıran bir hikaye.


Ne mutlu ki Fenerbahçeliyim demek için bir neden daha.


Hikaye 1914’de başlıyor.


O zamanlar bir anlamda 1. lig, İstanbul (Pazar) ligi ve 2. lig, Cuma ligi olmak üzere 2 lig var. Fenerbahçe Galatasaray Altınordu İngiliz ve Rum takımlarıyla İstanbul liginde.


İstanbul liginde Fenerbahçe 1912 ve 1913’ün namağlup şampiyonudur. 1904’de kurulan lige İngilizler bir şild hediye etmiştir. Her şampiyonlukta el değiştiren şild 10 yıl sonunda 3 kez şampiyon olanın müzesinde kalacaktır. Fenerbahçe’nin ve Galatasaray’ın 2. şer şampiyonluğu vardır. Yani o sezon ipi göğüsleyen kupayı sonsuza kadar müzesinde saklama hakkını elde edecektir.


20 temmuz 1914’de Balkan savaşı başlayınca İngilizlerin 2 ve Rumların 1 takımı İstanbul liginden çekilir. Cuma liginde ise 1. olan takım dağılmıştır. İstanbul takımları Eylül ayında Cuma liginde 2. olan Turk idman Ocagı’nı da yanlarına alarak bir toplantı yaparlar ve seferberlik nedeniyle liglere ara verilmesine karar verilir. Kasım ayında ise Galatasaray’dan Ali Sami yanına Altınordu’dan Aydınoğlu Raşit, Anadolu’dan Burhanettin ve İdman yurdu’ndan Talip Server beyleri alarak bir komite oluşturur. Komite 27 Kasım 1914’de İstanbul Futbol Ligini kurarlar.. Fazla takım olması sebebiyle 2 lig olacaktır. “Kuvvetler esas alınarak” 1. lig ve 2. lig takımlarını belirlerler alel acele fikstür çekip maçlara 18 aralık tarihinde başlanacağını ilan ederler.


Ancak bir onceki senenin namağlup şampiyonu Fenerbahçe ve Cuma liginin şampiyonu Türk İdman Ocağı bu lige davet edilmemiş, Galatasaray’ın şildi müzesine götürmesini engelleyebilecek takımlar bu oluşumdan uzak tutulmuştur.


Başta Fenerbahce olmak üzere lige alınmayan takımlar hemen harekete geçip lige katılmak için başvuru yaptıklarında aldıkları cevap “zamanında müracaat etmediniz 1. lig doldu isterseniz sizi 2. lige alalım” olur.


Bunun üzerine İstanbul ligi şampiyonluğunu elinde bulunduran Fenerbahçe yeni “İstanbul Şampiyonluğu Ligi”ni kurar. Gazeteye ilan vererek katilmak isteyen kulüpleri davet eder. Türk İdman Ocağı, Hilal, Darüşşafaka, İstanbul jimlastik kulübü ve Darulmuallimin bu gruba katılır. 16 Ocakta maçlara başlama kararı alınır.


Anadolu kulübü kurucu başkanı ünlü gazeteci Burhan Felek tartışmanın basın ayağını başlatır. Ona göre “Fenerbahçe ve Türk İdman Ocağı Cuma ve Pazar liglerinin yerine geçecek olan İstanbul Futbol Birliğinin oluşturulması için yapılan davete cevap bile vermediği gibi, daha sonra yapılan 2 toplantıya da üye göndermemiştir. Her önüne gelen kulübün kendi başına lig oluşturması aklen ve adaleten mümkün değildir. İstanbul Futbol Birliğini oluşturan gruplar en kuvvetli, en düzgün ve başarılı klüplerdir. Yetki de doğal olarak onlarındır.”


Bu yazıya cevap İstanbul Şampiyonluğu ligi ve Türk İdman Ocağı genel sekreteri Münir Beyden gelir. “Bu sene savaş nedeniyle lig oluşturulmayacağı resmi olarak karara bağlanmıştı. Fakat bundan bir süre sonra bir lig oluşturuldu. Diğer kulüpler itiraz edebilirlerdi ama ahengi bozmak istemediklerinden kendileri de bu lige dahil olmak istediler. Fakat aldıkları cevap pek garipti. Zamanında müracaat etmediniz şimdi ise lig dolmuştur. İdda edildiği gibi, her kulübün bir lig teşkili aklen ve adaleten uygun değil ise lig oluşturabilmek için yetki ve yetkin kişi aramak gerekir. Şampiyonluk ise bütün imtiyazların üzerinde bir yetkidir. İşte İstanbul Şampiyonluğu ligini oluşturanlar böyle bir yetki ile işe başladılar. İstanbul Futbol birliğinin bir diğer garipliği de takımları gruplara ayırma şeklinde görülmektedir. Hiçbir temel esas dikkate alınmadan tamamen keyfi bir davranış sergilenmiştir.”


Burhan bey daha sonra İstanbul Futbol ligi genel sekreteri sıfatıyla yazdığı yazıda Fenerbahçe ve Türk İdman Ocağını toplantılara davet etmediklerini itiraf etmek zorunda kalacaktı. Plan güzel kurulmuş ve işletilmişti ama hesapta olmayan bir şekilde Fenerbahçe sisteme uymayı reddediyordu. 2 kez ard arda namağlup şampiyon olan takımın 3. kere şampiyon olma riskini ortadan kaldırmak için plan yapanların oyunu suya düşmüştü. Üstelik kupa Fenerbahçe’deydi. Geri almak lazımdı (Hikaye ne kadar tandık gidiyor değil mi?)


İstanbul Futbol Ligi Uninon Club aracılığıyla kupayı istediğinde Fenerbahçe’nin cevabı tabiki olumsuzdu. “İstanbul Futbol birliliği makul şartlar altında oluşturulmamıştır. Kuvvetler arasında dengesizlikler vardır. Fenerbahçe bu birliğe davet edilmediği için katılmamıştır. İntizam ve mahareti yalnız kendilerinde görenlerden mada cemiyetlerin de birincilik davasında bulunabileceklerini ispat için ŞİLD İADE EDİLMEMİŞTİR VE EDİLMEYECEKTİR. Eğer bugüne ve geleceğe yönelik bir hak iddiası varsa, İstanbul Şampiyonluğu ligi kapısının kendilerine daima açık bulunduğunu bir kez daha beyan ederiz”


Fenerbahçe’nin bu taviz vermez tavrı karşısında İstanbul Futbol birliği hem şildi kaybetme hem de halkın gözünde şampiyon takımı keyfi olarak lige almamanın sorumluluğunu alamayacaklarını anladıklarından Fenerbahçe’yi lige kabul ettiklerini bildirildiler.Ancak Fenerbahçe kulübü kendi ligine dahil diğer kulüplerin de katılması ve kuvvetler dengesi göz edilerek grupların yeniden oluşturulmasında diretince anlaşmaya varılamadı.


Etik değerler konusunda benzer görüşe sahip klüplerin oluşturduğu İstanbul Futbol liginden olay eksik olmadı. Anadolu maçında listede olmayan ismi oynattığı için hükmen yenik sayılan Altınordu ve sahanın uygun olmadığını iddia ederek Anadolu maçının ertelenmesini isteyen Süleymaniye ligden çekildi. Geriye kalan 3 klupten Galatasaray Anadolu ve Süleymaniye’ye 4-1 yenilmişti ama Süleymaniye’nin çekilmesi ve ikili maçlarda gol averajına bakılmaması nedeniyle şampiyon oldu.


Buna karşılık İstanbul Şampiyonluğu ligi gayet düzenli yürümüş, yaptğı 8 karşılaşmayı da kazana Fenerbahçe yine namağlup şampiyon olmuştur.


Artık 2 şampiyon vardı. Biri kupanın sahibi, diğeri kendi kurduğu ligin şampiyonu. Galatasaraylı Abidin Daver donanma dergisinde Fenerbahçe’nin kupayı haciz ettiğini, bu hapsin kalkması için 1914-1915 senesinin karşısına “harple geçti” ibaresi konulması halinde her iki takımın da hakkının yenmemiş olacağını önermekteydi.


Bu dönemde sisteme teslim olmayan, kendisine yapılan haksızlığa başkaldırarak, olayları tersine çeviren Fenerbahçe şampiyonluğunu gölgelemektense davasını sahada halletmeyi tercih ederek, İstanbul futbol ligine şampiyonluk maçı yapmayı önerdi.


Galatasaray’ın memnuniyetle karşıladığı bu maçın skorunu Galip beyin uçarak kafayla attığı 3. gol belirlemiş. Galatasaray’ı 3-1 yenen Fenerbahçe hem şampiyonluğun hem de şildin sahibi olmuştur.


Özetle; Türk Futbol tarihinin her döneminde Fenerbahçe onurlu duruşu ve mücadeleci tavrıyla kendisine karşı birleşenlere cevabını vermiştir. Vermeye de devam edecektir. Ne mutlu Fenerbahçeliyim diyene

14 Ocak 2012 Cumartesi

Büyükada'da Sonbahar

Genç çift İstanbul'da gözlerden uzak bir yerde buluşmak istediler...Oğlan yirmilerin başında kız onların sonunda...Büyükada'ya indiler...El ele tutuşmak için kalabalığın dağılmasını beklediler.Faytona binip "küçük tur" dediler...

Dönerlerken faytona bir teğmen bindi,"hemen iskele tarafına" dedi...Genç çifte dönüp " adadan ayrılın,Beyoğlu'nda olaylar varmış Rumların işyerleri tahrip ediliyormuş,Ada'da da olay çıkmasından korkuyoruz"...Genç çift 6-7 Eylül olaylarını orada öğrendi....

25 yıl sonra o genç adam,oğlunun elinden tutmuş saat kulesinin önünden yürüyorlar.Muhtemelen oğlanın elinde bir dondurma...Az önce masasında oturup oğluna tanıştırdığı adamdan bahsederken "..olaylar adaya şıçrarsa ona zarar gelmesin diye İstanbul'dan motorlarla gelen Fenerbahçeliler onun evinin önünde nöbet tutmaya gelmişti,bacasından içeri kezzap,zift  dökmeye çalışan manyaklara onlar mı engel oldu polis mi hatırlamıyorum" demişti...Oğlan sormuştu "en büyük futbolcu diyorsun,Cemil'den de mi büyüktü ? " ,babası tereddütsüz "o en büyüktü" demiş ve çocuk da aklına yazmıştı...

Genç kız annem,genç adam babam,elinde dondurma olan ben,en büyük futbolcu Lefter,Cemil de malum Cemil Turan...

10 Ocak 2012 Salı

Fenerbahçe Değişim Dönüşüm-Gürdoğan Yurtsever

Kitabın yazarı Gürdoğan Yurtsever  sunuş bölümünde "bu kitabın ilgi alanı temel anlamda saha içi değil saha dışıdır" diye başlıyor ve 80-90'lı yıllardaki Fenerbahçe'yi sakin sakin bir ilkokul çocuğuna anlatır basitlikle anlatıyor...O yılları biliyorsanız içiniz sıkılıyor,bilmiyorsanız hayret ediyorsunuz.

Yazar,  'Fakat özellikle "şampiyonluk hedefi" Fenerbahçe için neredeyse "her şey"dir .Şampiyon olamamak ise "facia" 'diyor..."Şimdi farklı mı sanki ?" diye düşünürken şampiyonluk her şey mi diye soruyorsunuz ? Uzun konu girmeyim ama Vizyon -Hedef-Kurumsallaşma gibi konuların o yıllarda bize ne kadar uzak olduğunu hatırlıyorsunuz.Kitap da aynı fikirde !

Fenerbahçe karşıtlığı ve nefret bölümünde gezerken "Aziz Yıldırım'ın son 2 yıldaki demeçleri bu nefreti körükledi ve  kulübü bu hale getirdi" sözünün kocaman bir yalan olduğunu tekrar ortaya çıkıveriyor.

Sonra yazar 2000'li yıllara değişim ve dönüşüme gelirken ve siz de konunun "Fenerbahçe ve diğerleri" sonucuna gideceğini hissederken siz de  "bu şike operasyonu neden gerekliydi ?" sorusunun cevabını da buluyorsunuz !

Alın,okuyun, eşe dosta mutlaka hediye edin derim.

Kitapla ilgili bilgiler : http://www.fenerbahcekitap.com/

4 Ocak 2012 Çarşamba

Suçüstü Yapmadık Çünkü...

Şehirdışına, yurtdışına gitmeden önce o hafta Fenerbahçe maçı varsa nerede seyredebilirim mutlaka öğrenirim, oraya giderim ve seyrederim...Bir yer bulamayıp milletlerarası telefonla maçı anlattırmışlığım bile vardır.

Bu yıl feci serip, "liginizi ,hepinizi öpeyim" diyenlerdenim.
Diyenlerdenim ama ...

Kasım ayında, yıllardır tatile gittiğimiz yere bu kez kışın gidelim dedik.
Hava nefis, mekan daha nefis ve kışın kimse olmaz diye digitürk'ü kapatmışlar...


Gündüz en yakın köye gittim, kahveye girdim.
7-8 yaşlı amca oturmuşlar.

-Selamın aleyküm.
-Aleyküm selam.
-Hocam sizde digitürk var mı ?
-Nasıl ?
-Akşam maç var da onu seyretmek için diyorum, sizde ligtv var mı ?
-Milli maç mı var ?

O noktada anladım, kahve eşrafı ve köy halkı lig maçlarını izlemiyor ama bir ümit devam ettim

-Yok amcacığım, Fenerbahçe'nin maçı var.
-Haa sen uydu var mı deyon, köyde yok !

Teşekkür edip ayrılacakken ve "geçen senelerde olsa taa Bodrum'a giderdim " diye içimden geçirirken o bomba soru geldi:

-Otur bi çayımızı içiver. Bi de de bakalım bu Fener şike yaptı, küme düşcek yazyola ,esağ mı ?

Sorunun soruluş şeklinden uzman psikolog olarak amcaların futbolla ilgili olmadığını, Fenerbahçe ile makara yapmak peşinde olmadıklarını ama muhtemelen her gün kahvede okudukları gazetelerden, izledikleri tv programlarından bu görüşe vardıklarını  anladım...

"Okuduklarını-seyrettiklerinizi bir an için unutun" diye başlayıp "Ortada suç var, suçlu yok hani nerede şike yapmış futbolcular, takımlar, para transferleri? 

Davaya bakan savcıyı, bayraktarlığını yapan gazeteleri, embedded gazetecileri bir başka yerden de hatırlıyor musunuz ?...Bu şike değil, Türk futbolunu Fenerbahçe üzerinden ele geçirme, Aziz Yıldırım'ı değersizleştirme ve dışarıda bırakma operasyonudur. Onun için Aziz Yıldırım'a hiç oy vermemiş, onu zerre sevmeyen insanlar bile adliyenin önünden 24 saat ayrılmayıp tezahürat yaptılar...Emenike'nin para sayma görüntüleri, Korcan'ın mini cooper'ı, savcının maçları skorlarına kadar biliyorduk sözünün 2 ay kullanıldıktan sonra inkarı, itirafçı futbolcular vs tüm bu yalanlar, beceriksizce hazırlanmış kurgular her gün ortaya çıkmıyor mu ?... Zeki Mazlum'un konuşmaları, nükteden Sadri efendinin tarlasız,marlasız çok net konuşmaları niye gündeme gelemiyor ?...Lütfü-Cornu-Helvacı üçgeni ile halk kandırıldı...Mehmet Ali Aydınlar'ın "kullan-at" rolü için seçildi, bakın görün istifa edecek... 30 yıldır maç seyrederim. Bütün o şike denen maçları seyrettim ve en küçük bir kuşku, kuruntu yok içimde...Bu işlere girsek Denizli ve Trabzon'da son saniyede elimizden alınan ve kaçan 2 şampiyonluğu verir miydik ?...Bağdat Caddesinde 100.000'e yakın insan küme düşmeyelim diye değil adalet için yürüdü, onun için halk balkonlara Türk bayrakları astı ..." gibi konuları söyleyip söylememek arasında gidip geldim.

Böyle anlarda aklıma üniversitedeki pazarlama hocam Güliz Ger gelir...Koskoca bir konuyu 5 dakikada sunum yapıp anlatmamızı isterdi. "Daha fazlasını dinlemezler...Kısa konuşun, ne derdiniz varsa çok kısa bir iki cümlede anlatın ! " derdi. Twitter'ı 1990larda anlatıyormuş meğer !  1-2 cümle söylemek zorundaydım..

-Madem şike vardı, niye suçüstü yapmadılar da ligi devam ettirdiler ?

Benim de cevabını bilmediğim soru üzerine kahveden ses çıkmadı ama beni onaylayan baş sallamaları geldi...O gazla son cümleyi  söyledim :

-Hem bir dinleyelim Aziz Yıldırım'ı, daha savunmasını bile yapmadı.

Bu defa "e sen de doğru diyon" sözleri geldi...

En şüpheci bakışlara sahip amca bombayı patlattı:

"he ya dinlesinler... ama memlekette o kadar pez..k var ki, konuşturmazlar bilem belki..."

Çay içtik havadan sudan konuştuk, çayın parasını almadılar..
Dava kazanmış avukat gibi kahveyi gururla terk ettim.
Gece maçı radyodan dinledim, yenildik, hem de Sivas'a...
"Geçen sene yenilseydik de şunlar başımıza gelmeseydi" hiç demedim, geçen senin tamamında oradaydım...
"Aşıksan korkuyorsan kayıp/sevip de susuyorsan ayıp,yazık...Özlem Tekin"
---Bülent Gürsoy'a sevgilerimle---