9 Ekim 2014 Perşembe

Evladıma Miras Bu Sevda

Size de sormuşlardır; ne hikmettir bilmiyorum bundan 15 yıl öncesine kadar benim hayatımda çok popülerdi bu soru: "Peki... Fenerbahçeli olmasaydın hangi takımı tutardın?"

Genelde Beşiktaşlılar sorardı bunu. Fenerbahçeli'yiz ya, Galatasaray nefreti de malum; kendilerine ekmek çıkaracaklar hesapta... 

"Altıyol" derdim. "Sarı-beyaz..."
Boş bakarlardı. İçlerinde daha boş olanları "hiç duymadım" derdi.

Babam Kıbrıs Barış Harekatı'na gittiği zaman, uzun süre Zekeriya Alp'lerin Moda'daki evinde kalmıştık. Uzaktan bir akrabalık var. Zekeriya Alp'i birkaç defa gördüm ama kardeşi Fahrettin abi hep yakınımızdaydı. O da Beşiktaş'ta oynuyordu. Birkaç defa ilk 11’e çıkmıştı. Babaları Moda'daki Alpin Dondurma'nın sahibiydi. Boşnak asıllıdırlar. Rahmetli Raşit amca muhteşem bir adamdı.

6 yaşındaydım ve annem belli etmemeye çalışsa da anormal bir durum olduğunu görüyordum. Geceleri karartma yapılırdı. Lacivert kap kağıtları lambaların üzerine geçirilirdi. Tiryaki ağabeyler ateşi görülmesin diye sigaraları avuç içinde tutardı.
Babam yoktu ve o çocuk hissiyatımla çok özlüyordum. Mayın gemisi komutanıydı. Savaşta ilk vurulacak gemide olduğunu sonradan öğrendim. Bilsem dua ederdim. Çocukların duası gerçek dindir.
Giderken bıraktığı mektubu da sonradan okuduk; Ethem dedeye bize iyi bakmasını vasiyet etmişti.

O günlerde Raşit amcanın dükkanında dondurmalar, annem izin verdiği sürece benim için bedavaydı. Fahrettin abi de idmanlara götürürdü beni. Açılır-kapanır tahta bir tabure taşırdı yanında. Onlar toprak sahada oynarken, kenarda taburede otururdum.

Bir gün Beşiktaşlı olmamı istedi. Evdeydik ve ev kalabalıktı. Herkes suskunlaşıp, ne cevap vereceğimi merakla bekliyordu. Odadaki divanın duvara bitişik köşesine kaçtım. Kim olduklarını hatırlamıyorum; birkaç kişi daha Fenerbahçe'yi bırakmam için ısrar etti. Anneme sığınmak istedim. Kalabalık içinde göremedim. Hırsla ağlamaya başladım. "Babam gelince hepsini anlatacağım" dediğimi ve önüme çıkan herşeyi, herkesi o küçük ellerimle yumrukladığımı hatırlıyorum. Sonra annem çıktı. O mu geldi, ben mi onu buldum bilmiyorum. Sarıldığım bacağı benim için herşeydi. Bir daha kimse bana Fenerbahçe hakkında söz etmedi. 

Babam sağ salim döndüğünde, bir gün annem bu anıyı anlattı. Sarıldı babam ve hiçbir şey demeden uzun süre öylece kaldık. 

Fenerbahçe insanın evladına mirasıdır. Bu duyguyu anlamayanın küçümseyerek güldüğü, hissedenin kelimelerin zincirine lanet okuyup, gözlerinin dolduğu bir miras.  

Ağustos ayında İzmir'e gittiğimde kızım Ada'yla her gün akşam üzeri evin yakın çevresinde yürüyüşe çıkıyorduk. İzmir ziyaretlerinin sebebi eşimin anne-babasının Bostanlı'da oturuyor olmasıdır. Bostanlı'da küçük bir KSK Shop var, gidenler, görenler bilir. Birkaç akşam dükkanın önünden geçerken yan gözle vitrine baktım. Bazı şeyleri akıl açıklayamadan, gönül ister. Hayat tecrübem bu anlarda gönülden geleni dinlemenin faydalı olduğunu söyler. Akıl, gönüle borçludur çünkü. Dükkana girmek istiyordum.

Son akşam yürüyüşümüzde yine yan gözle dükkana bakarken Ada tuttu kolumdan. Vitrinde bir şeyler gösterdi, içeri girmemiz için ısrar etti. Üzerinde 35.5 yazan bir bileklikti gösterdiği.
 "Dur kızım" derken giriverdi dükkana. Gereksiz bir mahcubiyetle vitrindeki bilekliğe baktığını ama zaten ona göre bileklik olmayacağını söyledim, girer girmez. Görevlinin ne dediğini anlayamadım. Konuşmayı sonradan öğrenmiş bir dilsiz gibiydi. Belki de öyledir. Olağanüstü canlı çabalıyordu. Ada'nın bileğine uygun olanları da çıkardı. Anlaşmak için çaba gösteriyorduk ve her şey bir yana birbirimizi anlamak için can atıyorduk. Aldığımız bilekliğin parasını ödemek üzereyken durdum. Küçücük dükkanın minicik tezgahının yanındaki tişörtlere baktım. Kendi bedenimi seçmeye çalışırken yine can havliyle ve müthiş bir çabayla yardım etti. Üzerinde “35.5 Karşıyaka” yazan bir tişört seçtim.

Sersemlemiş halde cüzdanımı çıkarırken durdum. "Size söylemem gereken bir şey var, benim için çok önemli" dedim. Görevlinin gülümseyen gözleri merakla açıldı. Kısa bir süre sessiz kaldık. Benim yüzümden sessizdik ve saygıyla bekliyordu. Fenerbahçe kongre kartımı gösterdim. "Biz Fenerbahçeli'yiz. Kadıköylü'yüz. Hayatımda ilk kez Fenerbahçe dışında bir spor kulübünün ürününü alıyorum. Bunu aslında kendime söylüyorum çünkü inanmakta zorlanıyorum" dedim.

Zar zor anlaşılan sesleriyle "ben de Fenerbahçeli'yim. Önce Fenerbahçe sonra Karşıyaka" dedi. 
Gözlerim doldu. Müsaitim zaten böyle hikayelere gözyaşı dökmeye. Ada'yı düşünüp, sıktım kendimi. 

Ada sürekli o günü anlattırıyor bana. Hoşuna gidiyor. "Bir daha anlatsana baba" diyor. 
Yüz kasları "biz Fenerbahçeli'yiz ama..." kısmında ezbere bildiğim şekli alıyor.

O bir Fenerbahçeli...

 Ve öyle güzel bir Fenerbahçeli ki, önce kalbini dinliyor, aklı borçlu kalıyor.