17 Aralık 2012 Pazartesi

Kendimi yalnız hissediyorum...


Söz ona ait değildi ama ben ondan duyardım.
Rahmetli anneannem çok sık kullanırdı : "bütün akıllar pazara çıkmış, herkes gidip kendi aklını satın almış"
...
...
Galatasaray yenilgileri ile darmadağın olurdum ama olmadım, değiştim mi ?

Bekliyor muydum ?
Hadi itiraf olsun, sadece 1 defa "olabilir" demiştim yani beklemiştim...Onda da cine5'in şifreli ekranında, bizim salonda sehpanın da durduğu sağdaki  kaleye Johnson golü atıvermişti...Sehpanın köşesi demirdi...

"Ben hayatımda böyle kötü Fener görmedim" diyen var.
En sevdiğim konu...Daha kötülerini çok rahat sayarım ama susuyorum.

"Bekir bitirdi bizi" diyorlar...Salim kafayla düşünüyorum "alakası yok" diyorum...Susuyorum...Herkesin bir günah keçisi var...

Gökhan -Terim sarılmasına o anda kızmamıştım...Terim'i sevmiyorum. Sarılmam, öpmem...Kızanları çok net anlıyorum, hak veriyorum...

Meireless'in atılması ile geçen sezon Dia'nın atılması arasındaki benzerlikleri gördüğümü düşünüyorum... Sarı kartlar haklı ama oraya gelmesi ince ayardır, yani kurgu diyorum...Raul atılıp çıkarken armayı öpmesini yemiyorum...Ama "İşte Fenerbahçelilik budur" diyenlere kızamıyorum...

Fenerbahçe'nin yenilgisini bekleyip "Alex'i gönderen zihniyet..." cümleleri kuranların  iyi niyetinden şüphe ediyorum..."Alex olsa kazanırdık" diyenlere örnek verebilirim, susuyorum...

"Aykut efendi hatalı kadro ile başladı" diyenleri ciddiye almıyorum.
"Aykut Hoca hatalı kadro ile başladı" diyenleri dinliyor "onların kafasındaki o büyülü isimler kimdi acaba" diye merak ediyorum...Susuyorum...Yenilgilerden sonra bir hata veya hatalı bulup rahatlayan çok arkadaşım var...Onlar adına terapi oluyor diyorum...

Aziz Yıldırım'ı iyi anladığımı düşünsem de ,"suskunluğun Fenerbahçe'deki karşılığının farklı algılandığını bildiğini" de biliyorum... Öfke kontrolü yapamayan dostlarıma kızıyorum ama dert anlatmaya çalışmıyorum..."Bu iş böyle zor gider" diyenlere de hak veriyorum...

Neticede bazen kendimi çok yalnız hissediyorum..." Ah keşke.." diyorum susuyorum...

Fenerbahçe ile ilgili gerçek ve algıları bilen çok az kişiden biri olduğuma inanıyorum ama benim gibi düşünen milyonlarca kişi daha var onu da biliyorum...Gidip kendi aklımı pazardan düşünmeden alırım diye itiraf edebiliyorum...

Bu yenilgi ile perişan olmadım ama kızım sabah servise giderken "üzüldün mü ?" diye sorunca itiraf ettim...Onlar yani çocuklar üzüldü diye düşününce daha da üzüldüm....
...
...

Küçükken,  Fenerbahçe yenilince odamdaki bazı posterleri çıkartır, yerlerini değiştirir, yenilerini asardım...Sonra Fenerbahçeli futbolcuların soyadlarını ezberden sayar unuttuklarım varsa hatırlardım... Yani Fenerbahçe yenilgisini Fenerbahçe ile ilgilenerek  unutur kendimi bir sonraki haftaya hazırlardım...

2000'li yılların başında fenerlist/antu çıkınca yazmaya başladım...Benim gibi terapi amaçlı yazanların yazılarını da okumayı hiç ihmal etmedim...O da terapi oluyordu...

Üzgünüm, "bu fener'den bi sikim olmaz" tarzındakilere hiç prim vermedim...iyi yapmışım hala vermiyorum...

 - Yazınca rahatladın mı bari ?
-  Bilmem,belki...
-  Bu yıl ne yapar Fenerbahçe ?
-  Galatasaray'ı yener son haftaya puan puana girer. Karabük kazanırsa ligde kalır. Fenerbahçe kazanırsa şampiyon olur...
- Hasta mısın nesin ! Bir daha öyle bir an yaşamak ister misin ?
- Kesinlikle !
- Senin aklına...


6 Aralık 2012 Perşembe

Çocuğa Çocuk Emanet Edilmez !

Annemin sözüdür : Çocuğa Çocuk Emanet Edilmez ! 
(çocuğun olunca anlarsın) parantezi içinde "olunca" anladıklarımdan.
-Kızım, kardeşin nerede ?
-Demin buradaydı...

***

2001-02 sezonundayız.

Bir hafta öncesinde Ahmed Hassan Ankara'da hayatı dondurmuş.
Öyle kalmışız.

Ardından sahamızda Göztepe ile oynuyoruz.
"Ben böyle yağmur görmedim" denilirse inanılacak, görülmemiş bir yağmur var.

Stad yapım halinde.
Oturduğunuz yerin tepesi kapalı olsa da, rüzgarın keyfine göre sırılsıklam olmak mümkün...Rüzgar da adil davranıp sürekli yön değiştirince statta ıslanmayan kalmıyor.

Maçtan önce Göztepe'de oynayan eski futbolcumuz Metin Diyadin  "oo ooo ooo ooo  Metin Diyaaaadin" denerek tribünlere çağrılıyor, eline göğsüne götürüp eğilerek selam veriyor.

Fenerbahçe yağmura rağmen müthiş mücadele edip 3-0 kazanıyor.
Anderson kaçırdığı gollere rağmen mücadeleyi bırakmayıp sonra ilginç bir  gol atıyor.
1981 yılından bir kare...

Eve dönme zamanı.
O senelerde maça deniz otobüsü ile gelip, dönüşte Kadıköy'den Karaköy veya Eminönü vapuruna biniyorum.

Vapura bindiğimizde, montlar içindeki sweatshirte, sweatshirt fanilaya, fanila derimize yapışmış durumda...

Vapurdaki ahşap sıraların sonunda camının altında formalite icabı mevcudiyetini koruyan ısınmayan bir kalorifer var.

Karşıma birincisi 16-17, diğeri 7-8 yaşlarında iki kardeş oturmuşlar.

Üzerlerinde sadece eşofman üstü var, pantolonlarına kadar sırılsıklamlar .
Abi, kalorifer tarafını kardeşe vermiş.
İkisinin de çeneler titriyor.

Abi'nin kardeşine "çok üşüdün mü" sorusundan  "çok üşüdün titriyorsun, seni bu havada maça niye getirdim, keşke getirmeseydim, şimdi eve gidince bizimkilerden fırçayı yiyeceğim" düşüncelerini hissetmek mümkün.

Kardeşin "yoo" sözünden de "acayip üşüdüm, kesin hasta olacağım ama söylersem bir daha maça falan göndermezler" endişeni hissediyorsunuz...

Abi, "ama güzel maçtı değil mi ?" diye kardeşine sorarken aslında " ıslandığımıza değdi değil mi ? " anlamını da hissetmiş bulunuyoruz.. 

Birer çay içiyoruz.
"Kalan haftalarda Galatasaray puan kaybeder mi, biz kaybeder miyiz" diye konuşuyoruz.

Tahmin doğru, abi inisiyatif  kullanıp ufaklığı maça getirmiş..."Şimdi babam bu halde görünce.." deyip cümleye başlıyor "ayvayı yedim" tarzında gülerek tamamlamıyor..."Sabah da hava kötü değildi" diyerek niye tarzan gibi geldiklerini açıklıyor...

Bizim sohbet bitince de "Eminönü'nden tramvay, sonra bir minibüs" evdeyiz diye kardeşine moral veriyor...Yolları uzun...

Bu arada vapurdakilerin abartısız tamamı, sanki vapur alabora olmuş, denize saçılmışlar sonra tekrar vapura binmişler gibi...Şehir hatları tarihinin en ıslak yolcu grubu...

Eminönü'ne yaklaşırken klasik "her zaman her yerde en büyük Fener" tezahüratı yapılıyor...

O maçtan sonra beklentimizin biri gerçekleşiyor, hasta oluyoruz. Diğeri gerçekleşmiyor, Galatasaray'ı yakalayamıyoruz.

Kıssadan hisse :

1) Fenerbahçelinin Fenerbahçe’yi sevmesi Türkiye’nin en büyük kıyametidir ! -İslam Çupi

2) Çocuğa çocuk emanet edilmez-Annem

5 Aralık 2012 Çarşamba

Bu aşı tuttu: Fenerbahçe'ye penaltı yok


12 Şubat 2012 Fenerbahçe deplasmanda Karabükspor ile oynuyor.
68.dakikada hakem(Fırat Aydınus) Fenerbahçe lehine bir penaltı veriyor.
Alex kaçırıyor...Fenerbahçe yeniliyor...

O tarihten bugüne 28 haftadır Fenerbahçe penaltı kazanamıyor.

Ancak bu Fenerbahçe için sıradan,kanıksanmış bir durum
Nasıl sıradan ?
Son yıllarda Fenerbahçe kaç hafta penaltı kazanamamış bir bakalım:

2005-06 29. haftası ile 2006-07 29. hafta arası, 33 hafta.
2006-07 32. hafta ile, 2007-08 21. hafta arası, 22 hafta.
2009-10. hafta ile 2010-2011 6. hafta arası, 29 hafta

Fenerbahçe'nin penaltı orucu için bilimsel açıklama yapmak mümkün değil.
"ceza sahasına girmiyorlardır " gibi sözler inandırıcılıktan uzak,artık güldürmüyor bile...

Hakemlerin, Ulusoy döneminde temelleri atılan "aman Fenerbahçe lehine hata yapmayım,bu basın beni yakar"  aşısı tutmuş durumda...

Verilmesi gereken 10 penaltıdan biri kötü niyetle verilmiyorsa dokuzu "aman şimdi Fener'e penaltı verdim diye başım ağrır,pozisyon tam %100 değil ,%70 falan... yanlış görmüşsem biterim" düşüncesinin eseri...


Evet,en az 12 dakika duran maçı sadece 5 dakika uzatıp abartmış olabilirim.Ama ya Fırat ?  
-Bir de , elit hakemlerimizden Cüneyt Çakır'ın adı şike soruşturmasında 2010-11 sezonundaki 6-0 biten Fenerbahçe-Ankaragücü maçında 3 penaltı verdiği için çıkmıştı ama sonra bir anda o yayınlar kesildi ve konu bir  daha konu gündeme gelmedi...
-Abi yani sen,koskoca hakeme şantaj mı yapıldı diyorsun ?
-Aklıma geldi söyledim.
-Geç abi bunları yaaa....Aykut krasiç'i de bitirdi...Bu adam yıldızları sevmiyor ,bilerek oynatmıyor...

Not: Penaltı rakamları için Tamer Bağlan'a teşekkür ederim