6 Aralık 2012 Perşembe

Çocuğa Çocuk Emanet Edilmez !

Annemin sözüdür : Çocuğa Çocuk Emanet Edilmez ! 
(çocuğun olunca anlarsın) parantezi içinde "olunca" anladıklarımdan.
-Kızım, kardeşin nerede ?
-Demin buradaydı...

***

2001-02 sezonundayız.

Bir hafta öncesinde Ahmed Hassan Ankara'da hayatı dondurmuş.
Öyle kalmışız.

Ardından sahamızda Göztepe ile oynuyoruz.
"Ben böyle yağmur görmedim" denilirse inanılacak, görülmemiş bir yağmur var.

Stad yapım halinde.
Oturduğunuz yerin tepesi kapalı olsa da, rüzgarın keyfine göre sırılsıklam olmak mümkün...Rüzgar da adil davranıp sürekli yön değiştirince statta ıslanmayan kalmıyor.

Maçtan önce Göztepe'de oynayan eski futbolcumuz Metin Diyadin  "oo ooo ooo ooo  Metin Diyaaaadin" denerek tribünlere çağrılıyor, eline göğsüne götürüp eğilerek selam veriyor.

Fenerbahçe yağmura rağmen müthiş mücadele edip 3-0 kazanıyor.
Anderson kaçırdığı gollere rağmen mücadeleyi bırakmayıp sonra ilginç bir  gol atıyor.
1981 yılından bir kare...

Eve dönme zamanı.
O senelerde maça deniz otobüsü ile gelip, dönüşte Kadıköy'den Karaköy veya Eminönü vapuruna biniyorum.

Vapura bindiğimizde, montlar içindeki sweatshirte, sweatshirt fanilaya, fanila derimize yapışmış durumda...

Vapurdaki ahşap sıraların sonunda camının altında formalite icabı mevcudiyetini koruyan ısınmayan bir kalorifer var.

Karşıma birincisi 16-17, diğeri 7-8 yaşlarında iki kardeş oturmuşlar.

Üzerlerinde sadece eşofman üstü var, pantolonlarına kadar sırılsıklamlar .
Abi, kalorifer tarafını kardeşe vermiş.
İkisinin de çeneler titriyor.

Abi'nin kardeşine "çok üşüdün mü" sorusundan  "çok üşüdün titriyorsun, seni bu havada maça niye getirdim, keşke getirmeseydim, şimdi eve gidince bizimkilerden fırçayı yiyeceğim" düşüncelerini hissetmek mümkün.

Kardeşin "yoo" sözünden de "acayip üşüdüm, kesin hasta olacağım ama söylersem bir daha maça falan göndermezler" endişeni hissediyorsunuz...

Abi, "ama güzel maçtı değil mi ?" diye kardeşine sorarken aslında " ıslandığımıza değdi değil mi ? " anlamını da hissetmiş bulunuyoruz.. 

Birer çay içiyoruz.
"Kalan haftalarda Galatasaray puan kaybeder mi, biz kaybeder miyiz" diye konuşuyoruz.

Tahmin doğru, abi inisiyatif  kullanıp ufaklığı maça getirmiş..."Şimdi babam bu halde görünce.." deyip cümleye başlıyor "ayvayı yedim" tarzında gülerek tamamlamıyor..."Sabah da hava kötü değildi" diyerek niye tarzan gibi geldiklerini açıklıyor...

Bizim sohbet bitince de "Eminönü'nden tramvay, sonra bir minibüs" evdeyiz diye kardeşine moral veriyor...Yolları uzun...

Bu arada vapurdakilerin abartısız tamamı, sanki vapur alabora olmuş, denize saçılmışlar sonra tekrar vapura binmişler gibi...Şehir hatları tarihinin en ıslak yolcu grubu...

Eminönü'ne yaklaşırken klasik "her zaman her yerde en büyük Fener" tezahüratı yapılıyor...

O maçtan sonra beklentimizin biri gerçekleşiyor, hasta oluyoruz. Diğeri gerçekleşmiyor, Galatasaray'ı yakalayamıyoruz.

Kıssadan hisse :

1) Fenerbahçelinin Fenerbahçe’yi sevmesi Türkiye’nin en büyük kıyametidir ! -İslam Çupi

2) Çocuğa çocuk emanet edilmez-Annem

Hiç yorum yok: