Size de sormuşlardır; ne hikmettir bilmiyorum bundan 15 yıl
öncesine kadar benim hayatımda çok popülerdi bu soru: "Peki...
Fenerbahçeli olmasaydın hangi takımı tutardın?"
Genelde Beşiktaşlılar sorardı bunu. Fenerbahçeli'yiz ya,
Galatasaray nefreti de malum; kendilerine ekmek çıkaracaklar hesapta...
"Altıyol" derdim. "Sarı-beyaz..."
Boş bakarlardı. İçlerinde daha boş olanları "hiç
duymadım" derdi.
Babam Kıbrıs Barış Harekatı'na gittiği zaman, uzun süre Zekeriya
Alp'lerin Moda'daki evinde kalmıştık. Uzaktan bir akrabalık var. Zekeriya Alp'i
birkaç defa gördüm ama kardeşi Fahrettin abi hep yakınımızdaydı. O da
Beşiktaş'ta oynuyordu. Birkaç defa ilk 11’e çıkmıştı. Babaları Moda'daki Alpin
Dondurma'nın sahibiydi. Boşnak asıllıdırlar. Rahmetli Raşit amca muhteşem bir
adamdı.
6 yaşındaydım ve annem belli etmemeye çalışsa da anormal bir durum
olduğunu görüyordum. Geceleri karartma yapılırdı. Lacivert kap kağıtları
lambaların üzerine geçirilirdi. Tiryaki ağabeyler ateşi görülmesin diye sigaraları
avuç içinde tutardı.
Babam yoktu ve o çocuk hissiyatımla çok özlüyordum. Mayın gemisi
komutanıydı. Savaşta ilk vurulacak gemide olduğunu sonradan öğrendim. Bilsem
dua ederdim. Çocukların duası gerçek dindir.
Giderken bıraktığı mektubu da sonradan okuduk; Ethem dedeye bize
iyi bakmasını vasiyet etmişti.
O günlerde Raşit amcanın dükkanında dondurmalar, annem izin verdiği
sürece benim için bedavaydı. Fahrettin abi de idmanlara götürürdü beni.
Açılır-kapanır tahta bir tabure taşırdı yanında. Onlar toprak sahada oynarken,
kenarda taburede otururdum.
Bir gün Beşiktaşlı olmamı istedi. Evdeydik ve ev kalabalıktı.
Herkes suskunlaşıp, ne cevap vereceğimi merakla bekliyordu. Odadaki divanın
duvara bitişik köşesine kaçtım. Kim olduklarını hatırlamıyorum; birkaç kişi
daha Fenerbahçe'yi bırakmam için ısrar etti. Anneme sığınmak istedim. Kalabalık
içinde göremedim. Hırsla ağlamaya başladım. "Babam gelince hepsini
anlatacağım" dediğimi ve önüme çıkan herşeyi, herkesi o küçük ellerimle
yumrukladığımı hatırlıyorum. Sonra annem çıktı. O mu geldi, ben mi onu buldum
bilmiyorum. Sarıldığım bacağı benim için herşeydi. Bir daha kimse bana
Fenerbahçe hakkında söz etmedi.
Babam sağ salim döndüğünde, bir gün annem bu anıyı anlattı. Sarıldı
babam ve hiçbir şey demeden uzun süre öylece kaldık.
Fenerbahçe insanın evladına mirasıdır. Bu duyguyu anlamayanın
küçümseyerek güldüğü, hissedenin kelimelerin zincirine lanet okuyup, gözlerinin
dolduğu bir miras.
Ağustos ayında İzmir'e gittiğimde kızım Ada'yla her gün akşam üzeri
evin yakın çevresinde yürüyüşe çıkıyorduk. İzmir ziyaretlerinin sebebi eşimin
anne-babasının Bostanlı'da oturuyor olmasıdır. Bostanlı'da küçük bir KSK Shop
var, gidenler, görenler bilir. Birkaç akşam dükkanın önünden geçerken yan gözle
vitrine baktım. Bazı şeyleri akıl açıklayamadan, gönül ister. Hayat tecrübem bu
anlarda gönülden geleni dinlemenin faydalı olduğunu söyler. Akıl, gönüle
borçludur çünkü. Dükkana girmek istiyordum.
Son akşam yürüyüşümüzde yine yan gözle dükkana bakarken Ada tuttu
kolumdan. Vitrinde bir şeyler gösterdi, içeri girmemiz için ısrar etti.
Üzerinde 35.5 yazan bir bileklikti gösterdiği.
"Dur kızım" derken
giriverdi dükkana. Gereksiz bir mahcubiyetle vitrindeki bilekliğe baktığını
ama zaten ona göre bileklik olmayacağını söyledim, girer girmez. Görevlinin ne
dediğini anlayamadım. Konuşmayı sonradan öğrenmiş bir dilsiz gibiydi. Belki de
öyledir. Olağanüstü canlı çabalıyordu. Ada'nın bileğine uygun olanları da
çıkardı. Anlaşmak için çaba gösteriyorduk ve her şey bir yana birbirimizi
anlamak için can atıyorduk. Aldığımız bilekliğin parasını ödemek üzereyken durdum.
Küçücük dükkanın minicik tezgahının yanındaki tişörtlere baktım. Kendi
bedenimi seçmeye çalışırken yine can havliyle ve müthiş bir çabayla yardım
etti. Üzerinde “35.5 Karşıyaka” yazan bir tişört seçtim.
Sersemlemiş halde cüzdanımı çıkarırken durdum. "Size söylemem
gereken bir şey var, benim için çok önemli" dedim. Görevlinin gülümseyen
gözleri merakla açıldı. Kısa bir süre sessiz kaldık. Benim yüzümden sessizdik
ve saygıyla bekliyordu. Fenerbahçe kongre kartımı gösterdim. "Biz
Fenerbahçeli'yiz. Kadıköylü'yüz. Hayatımda ilk kez Fenerbahçe dışında bir spor
kulübünün ürününü alıyorum. Bunu aslında kendime söylüyorum çünkü inanmakta
zorlanıyorum" dedim.
Zar zor anlaşılan sesleriyle "ben de Fenerbahçeli'yim. Önce
Fenerbahçe sonra Karşıyaka" dedi.
Gözlerim doldu. Müsaitim zaten böyle hikayelere gözyaşı dökmeye.
Ada'yı düşünüp, sıktım kendimi.
Ada sürekli o günü anlattırıyor bana. Hoşuna gidiyor. "Bir
daha anlatsana baba" diyor.
Yüz kasları "biz Fenerbahçeli'yiz ama..." kısmında ezbere
bildiğim şekli alıyor.
O bir Fenerbahçeli...
Ve öyle güzel bir
Fenerbahçeli ki, önce kalbini dinliyor, aklı borçlu kalıyor.
2 yorum:
çok duygulandım..kuranlara,emegi geçenlere sonsuz teşekkürler..
çok güzel bir anı, duygulandırıp gülümsetti, Fenerbahçeli olmanın tadını damakta hissettirdi..
Yorum Gönder