15 Eylül 2011 Perşembe

Bir Gün Kala :Üsküp'ten İstanbul'a 75 Yıllık bir hikaye

Aşağıdaki hikaye gerçektir,yazarı da bir dostum.
Yıllar önce fenerlist'e yazmıştı bu hikayeyi.
Müsadesini istedim, Todori'de lakerda  ve bir ufağın yarısına anlaştık...
***
1930 ların ortaları

Yer Üsküp, Makedonya.

Beş yaşlarında sarı saçlı küçük bir çocuk babasının eline yapışmış koşa koşa bir yere doğru gidiyorlar..Çocuk o günü hayal meyal hatırlıyor.Babasının yüzünü de puslar içerisinde......

Babası diyor ki;Bizimkiler geldi,top oynayacaklar seni oraya götürüyorum.Çocuk bizimkilerin kim olduğunu anlayamıyor, soruyor....

Kim bizimkiler baba....

Mustafa Kemal'in topçuları oğlum...diyor baba…Çocuk bu ismi duymuş ama kimdir bilmiyor..

Tek bildiği çok yakında bütün aile Türkiye’ye göç edecek.Ve babası annesine hep aynı şeyi söylüyor...."Tren Edirne'den girer girmez çarşafını pencereden atacağım"

Çünkü bölgedeki Türk nüfusu hala Osmanlı kalıntısı ve Anavatan’da olan biteni hararetle takip etmekte..Ama Müslüman oldukları için hala çarşaf altında..

O gün " Bizim topçuları" seyrediyorlar büyülenmiş bir şekilde.Çocuk o günü kafasına kazıyor.Her saniyesini.

O dönem bölgenin yönetimi Kral Alexander diye bilinen birinde..

Ve babası bazı geceler nerden geldiği belli olmayan bir takım adamlarla dışarı çıkıp bir iki gün sonra dönüyor..Babasını sorduğunda, “işi var gelecek” diyorlar..

Pasaportlar hazırlanıyor, eşyalar toplanıyor, denkler kapıda.Trenle Selanik’e oradan gemiyle İstanbul’a gidilecek.

Babası tekrar bir gece ortadan kayboluyor.Gitmeye bir gece kala..

Ve bir daha hiç dönmüyor.

Cesedini sabah buluyorlar,başından vurulmuş.Tek atlı arabası yol kenarına devrilmiş.Bulan, onu aramaya çıkan babasının en yakın arkadaşlarından biri..

O arkadaşı annesiyle heyecanlı heyecanlı konuşurken hatırlıyor. Sonra da taşıyabildikleri her şeyi telaşla trene yükleyip yola çıkışlarını...

Zaman geçiyor..

Çocuk babasız geçen her günü yudum yudum çekiyor.İçinde hep yeri dolmayan bir baba hasreti..

Babasını özlediğinde ondan tek hatırladığı şeye sığınıyor.

Bizim topçulara..

Çünkü o topçular onun babası ile arasındaki tek hatıra..O gün gördükleri,o renkler.Ve o renkler arasında babasının hayal meyal yüzü..

Aradan yıllar geçiyor.O renkler artık çocuğun babası olmuştur.Baba hasretini Dereağazında tahta perdelere tırmanarak dindirmeye çalışıyor.O zaman tanışıyor o Kanarya sarısı kaleci kazağıyla..O kazağı takip ediyor Dolmabahçe Stadında...

Yıllar sonra bir kızla evleniyor.Hani o babasını sabah bulan en yakın arkadaşın kızıyla..

Bir gün doğduğu yerlere gitmek istiyor.Artık büyümüş kocaman olmuştur.Çocuk sahibidir...

Aile büyüğü diye bildiği herkes önüne yatıyor... “Ne olur gitme seni de öldürürler....”

Anlamıyor, bağırıp çağırıyor..

En yakın arkadaş bakıyor ki olmayacak, alıyor karşısına.

O zaman anlıyor ki ,babası ve o en yakın arkadaş Türkiye’den bazı görevlilerle görüşürmüş.Ve Anavatan’a göç etmek isteyen ama şu veya bu sebeple izin alamayan bazı kişilere yardım etmekteymiş. Kemalciymişler..

O yüzden çarşaflar trenden atılacakmış..

Ama kralın adamları anlamışlar olayı,bir gün kala yok etmişler "çete reisini"...bir gün kala..

Kala kala tek bir hatıra kalmış geride babasından, hala bugün bile 75 yaşında peşinden gözyaşı döktüğü Kemalin topçuları..

Puslar içerisinde hatırladığı babasının yüzünü aydınlatan sarı ve lacivert bir ışık..

O beş yaşındaki çocuk benim babamdır..En yakın arkadaş da dedem, annemin babası..

Fenerbahçe gol attığında, gol yediğinde, maç kazandığında, maç kaybettiğinde içinde herkesin ağladığı tek ev bizim evdir..

Fenerbahçe bizim evde hep "bir gün kala" dır..

Şampiyon olsa ne olur,olmasa ne olur.

Ben Fenerbahçe’yi tartışmam.......tartışamam.

Gevrim

2 yorum:

Behçet Üstün dedi ki...

İlla ki gözlerimizi yaşartacaksınız değil mi ;)
Fenerbahçe'yi hala skordan ibaret sananların tekrar tekrar okuması gerek...

Adsız dedi ki...

M.F.O
Fenerbahçeli olmak sadece skora bakmak değil.
Bizler pazara kadar değil mezara kadar Fenerliyiz.