4 Eylül 2009 Cuma

İLK YAZI

Bir Şarkısın Sen Ömür Boyu Sürecek..

Konu Fenerbahçe olunca hep söyleyecek çok sözüm oldu ama yazmak biraz daha farklı. Galiba en zor olanı da ilk yazıyı yazmak.. İlk yazı geçse, devamında bir konu bulunur, o haftaki maçla ilgili, o günkü durumla ilgili, tarihi ile ilgili, Fenerbahçelilik ruhu ile ilgili güne, gündeme uygun bir şeyler karalanır.
Nereden başlamalı, ne kadar başa dönmeli, çok başa dönülürse, bugüne gelmek zor mu olur, ya da bugünden başlanırsa, iki adımda soluğum mu kesilir? En iyisi kendi tarihimden başlamak.. Kendimi sorgulayarak devam etmek..
Ne zaman Fenerbahçeli olduğumu hatırlayamıyorum. Daha doğru ifade etmek gerekirse Fenerbahçeli olmadığım bir zaman dilimi hatırlamıyorum..Bazen Fenerbahçe’ye böylesine gönülden bağlı bir anne babaya sahip olunca başka şansım yokmuş gibi geliyor, öte yandan Fenerbahçeli olmaktansa Sarıyer sporlu olmayı tercih eden kız kardeşim göz önüne alındığında bunun benim seçimim olduğu düşünüyorum. Öyle ya da böyle bildiğim bir gerçek var sarı ve lacivert yan yana geldiğinde gözlerimin dolmasına, kalbimin pırpır etmesine yetiyor.. Hele bir de bu bir çubuklu formada bir araya gelmişse dünyam o oluyor.
Yaşı kemale ermiş, iyi eğitimli ve çok dırdırcı bir iç sesi olan biri olarak bazen kendimi anlamakta güçlük çekebiliyorum.. Mesela bir futbol takımı (ki ben Fenerbahçe’yi asla sadece bir futbol takımı olarak görmedim) galip geldiğinde neden ağladığımı açıklayamadığım gibi yenildiğinde neden hayatımın karardığını, o hafta bir sinir küpü olup ortalığı neden birbirine kattığımı da analiz edemiyorum. 73 yaşındaki babam ya da 65’ine merdiven dayamış annem nasıl oluyor da bir beraberlik sonrası tansiyonu fırlayıp yataklara düşebiliyor? Sonuçta keyif alınması gereken bir gösteri sporu olan bir futbol maçı nasıl oluyor da benim hayatımın merkezi, nefes alma sebebim haline gelebiliyor?.
40 küsür yıllık hayatımda "çok önemli" dediğim birçok şeyden vazgeçmişim zaman içinde, ama bir tek o vazgeçilmez, hep var, hep de var olacak.. Aslında beni sürekli mutlu ettiğini söylemek de güç. Kaprisli bir sevgili gibi, bir var bir yok. Bir gün güldürüyor, bir gün öldürüyor ama yine de ondan asla vazgeçemiyorum... O formayı giyen kişi hata da yapsa kızamıyorum, bahaneler üretiyorum onun için. Oysaki hayatımın geri kalanında çok keskin çizgilerim vardır, özür dilenmesindense hata yapılmamasını tercih ederim.
Fenerbahçe’li Funda ve sosyal hayatın parçası olan Funda da birbirini tutmuyor. Mesela yolda yürürken üzerinde forma olan bir çocuk görsem, hemen gidip konuşuyorum. Aslında çekingen biriyim ama tanımadığım insanlarla sırf aynı formanın aşkıyla tutuştuğumuz için sanki kırk yıllık dostum gibi, sohbet edebiliyor, hiç tanımadığım biri ile 90 dakikanın sonunda ağlayarak kucaklaşabiliyorum. Bu soruları arttırmak mümkün.. ve ama bir açıklama bulmak güç.. Ama yalnız olmadığımı biliyorum…
5-6 yıl önce grizu patlamasında ölen bir mühendisin cebinden çıkan bir mektup beni çok duygulandırmıştı. Rahmetli "Yasamak icin tek neden yeterlidir" demiş ve nedenlerinin başına da FENERBAHCE yazmış.. Ne ailesini, ne aşkını, ne vatanını, en başa Fenerbahçe’yi yazmış..Çünkü onda hepsini bulmuş, benim gibi, bizim gibi..

Hiç yorum yok: