27 Mayıs 2011 Cuma

Hayal Meyal..."Bir Şampiyonluk Hikayesi"

2004 sezonu olabilir. Maçları beraber seyrettiğim Oğuz bana dönüp saatini göstermişti. Kayışına ve saatin modeline bakıp, bir uzman olmadığım halde eski olduğunu düşünmüştüm .Yanılmamışım, ”rahmetli babamın saati” demişti. O saati koluna takıp maçlara geliyordu. Kimine göre açıklanması ,anlatılması ve tabii anlaşılması çok zor “uğur” denemelerinden biriydi…Öyle düşünmemiştim…İnsan sınırlı süre için bu dünyada olduğunu biliyor ama kabullenemiyor. Kitapların, öyküleri, çeşmelerin, camilerin, soy ağaçlarının, dev aile şirketlerinin, soyadların, heykellerin, geleneklerin ardında biraz da bu var (Müziği bilerek eklemedim). Nesilden nesile bir şeyleri aktarmak ,yaşatmak…

Taraftarlığı da buraya koymama itiraz edecek çok kişi vardır ama tam oradadır . Doğru, ailesine inat farklı takımı tutanlarda vardır ama “3 nesildir Fenerbahçeliyiz” diyenlerin övünmesi işte bu aktarmanın mutluluğudur…Uzak bir şehirden şampiyonluk kutlamalarına karnında bebeğiyle eşini getiren adam da bunu düşünür, bir sohbet sırasında “sen oradaydın” diye çocuğuna o günü anlatacağını hayal eder…


Peki Fenerbahçe’nin her şampiyonluğunu niye ilk şampiyonlukmuş gibi coşkuyla kutlanıyor ?

Matematik bilen herkes Fenerbahçe’nin seyirci-şampiyonluk-bağlılık konularında ilk sırada olduğunu bilir. Kabul etmese de bilir. O gıpta ile, belki de hırs ile “bu maç /bu sene sizi yeneceğiz” der. İşte bu yüzden her statta salonda “ayağa kalkmayan Fenerli olsun” denir…Fenerbahçe istese de istemese de, her maç her sezon bir meydan okuma haline geliverir. Kazanırsan sevinci de çok büyük olur. Her daim meydan okursan elbette çok da kaybedersin. Kaybederken derken o günlerde / sezonlarda “erimeyen” nadir kulüplerden biriyizdir diye düşünmüşümdür...Seyirci bir şekilde sahip çıkar. Sen ve arkadaşların küsseniz diğer mahallede küsmeyenler vardır onlar sahip çıkar…


Çocukken radyodan maçları dinler kayıpla biten maçlardan sonra odamdaki posterlerin yerini değiştirmek, gazetelerden kestiğim Fenerbahçe haberlerini defterime özenle yapıştırmak, şimdi çok komik gelecek ama futbolcuların soyadlarını ezberlemek gibi işler yapar ve kendimi Fenerbahçe’ye hizmet ettiğime, daha da tutkuyla bağlandığıma inandırırdım. Yenilgilerde daha çok bağlandım dersem yalan olmaz. Ben erken yatacağım deyip yalnız kaldığımda. “Ah bir Cemil iyileşse, Ah bir Selçuk dönse, Rıdvan iyileşip dönünce işlerin düzelir, 2 galibiyet ile çıkışa geçeriz" der ve buna  inanırdım. Gerçekten inanırdım.

“Arkayı Fenerliyelim” , “Azapbahçe” diyenlere kızmazdım çünkü onlar benim bildiğimi ve o tılsımı bilmezlerdi…O sezonlar, maçlar dönebilirdi, tecrübelerim çoktu…

“Açık söyleyeyim bu Fener’den bir b..k olmaz” diyen Fenerbahçelilere kızdığım kadar Galatasaraylı Beşiktaşlı tanıdıklarımın takılmalarına, alaylarına, gazetelerde çıkan “ah Fener vah Fener” haberlerine kızmazdım…İnançsızlığı anlayamaz veya kabul edemezdim. Fenerbahçeli arkadaşlarımın “bu sezon bitti kabul et artık” sözlerine, imalarına itiraz ederdim. Haklı çıktığım olurdu “vay be nereden bildin” derlerdi veya onlar haklı çıkar “biz sana söylemiştik, aç gözlerini bu antrenör gitmeden…” diye vaazlarına devam ederlerdi…


Bir toplantı veya seminerdi.Yabancı misafirler de var. Tam da maç günü…Radyolu Walkmen vardı o zamanlar. Aldım yanıma ara ara dinleyeceğim ama cızırtıdan bir şey anlaşılmıyor. Toplantıya ara verildi, koşup jetonlu telefondan annemi aradım "3-1" dedi .Yeniğiz ama attığımız gol beni umutlandırıyor…Yabancı misafirler de meraklandı, devamlı skoru soruyorlar.Yerimi değiştirdim ve radyodan maçı dinlemeyi başardım ama “ne oldu, kaç kaç ?” diye soranlara sonucu söylemeye dilim varmıyor…Skoru öğrenen bir tanesi “Is it a football game or a handball game ?” diye aklınca espri yaptı…Skoru öğrenen Galatasaraylılar hem gülüyorlar hem de karlı bir iş teklifi almış tüccar gibi ellerini ovuşturuyorlardı…O haftaki benim için dönüm maçıydı. Vazgeçmek falan anlamında demiyorum…Çok önemliydi ! 7 gol yedikten 3-4 gün sonra Ali Sami Yen’de oynadık .O gün tek farkla kazandık…Benim için Fenerbahçe kurallarından biri daha o gün çok net oturdu… "Kayıpların hep bir tesellisi olacak. Bazen 3 gün, bazen 3 hafta, bazen de yıllar sonra. Sabırlı ol ! "

"Her işte bir hayır vardır demeyi" öğrendim...

O gün o tek golü atan adamı da “güveneceğim adamlar” listesinin ilk sıralarına çıkardım...O günden önce ve sonra yaptıklarını azımsadığım gibi bir anlam çıksın istemem. Açıklaması zor tabii ancak o gün benim için önemliydi...

O “adamla” başladık sezona ve bir diğer önemli kural işledi.
"Fenerbahçe’nin en muhteşem sezonları hep büyük hayal kırıklıkları sonrası gelir !"
...
...
-Anlattıkları işte böyle ya da buna benzer bir şeylerdi.
-Bu kadar detay hatırlıyor olamazsın, bence bunları yazmıştı sen alıp okudun .
-Yazmıştı belki  ama çok iyi hatırlıyorum da ! Ben birisi bir şey anlatırken senin gibi sağa sola bakmıyorum, ciddi dinliyorum.
-Hayat dersleri bölüm 176 ! Her şeyi sen iyi bilirsin zaten !
-Her şeyi bilirim demedim, senden daha dikkatli bir dinleyiciyim dedim.
-Aynı şey !
-Neyse uzatmayalım ! Sen o caddede yürüdüğümüz günü hatırlıyor musun peki ?
-Hayal meyal…

Tılsımları gerçek olan,ben demiştim diyen tüm Fenerbahçelilere şampiyonluk kutlu olsun !

Hiç yorum yok: